İlk ilham kaynağım dediği Ahır Dağı’na âşık bir çocuğun, istemeden ayrıldığı bir şehirden aslında hala ayrılmadığını; Haydarlı’da ki evlerinin damını, Kümbet’in sokaklarını, Pazarcık’ta kaldığı lojmanın manzarasını anılarında özenle sakladığına şahit olacaksınız. Ekşili aya sulusundan, paçasına, tarhanasından, cevizine kadar damak tadında gizlediği bu şehrin, Çete Bayramı’nda camda çeteleri bekleyen Kıraç’ın; gerçek gazilerin katıldığı, büyük coşkuyla kutlanan eski çete bayramlarına olan özlemiyle “N’oluyoruz” dediği hoyrat haykırışlarını bulacaksınız. Bizleri evinde misafir eden Kıraç ailesi kadar samimi ve sıcak bir röportajla sizleri baş başa bırakıyoruz.
Babam öğretmen, annem ev hanımı, Kahramanmaraş’ın Haydarlı mahallesinde dünyaya gözlerimi açtım. Ahır Dağı’nın eteklerinde geçti çocukluğum. Hatta ilk ilham kaynağım Ahır Dağı’dır diyebilirim. Dedemin bakkal dükkânında otururken Ahır Dağı’na bakardım. Ahır Dağı’nda üç büyük vadi vardır. Bunlardan birisine kendi adımı koymuştum. Enteresan, çıplak bir dağ aslında ama Kahramanmaraş’a duygusunu verenin o dağ olduğunu düşünürüm. Hatta belli bir yaşa kadar o dağın arkasının sonsuz bir masallar ülkesi olduğunu düşünürdüm. 8 yaşına kadar Haydarlı’da bir çıkmaz sokak gibi bir yerde; anneannemim, dedenim, nenemin olduğu bir yerde bütün mahalleli tek bir aile gibiydik. Böyle bir ortamda büyüdük. Hayatımın en güzel yıllarıydı diyebilirim. Zaten bir insan için çocukluk en önemli yıllar. Ne yaşarsanız o dönemde yaşıyorsunuz. Karakteriniz o dönemde şekilleniyor. Bizim köyümüzde vardı. Babamın köyü Göksun-Kanlıkavak, yazları oraya giderdik. Orası da çok güzeldi. 8 yaşında babamın öğretmenliği nedeniyle Maraş’ın Pazarcık ilçesine geçtik. Orada önce yatılı bölge okulu lojmanlarında sonra merkezinde kaldık. 2 yıl sonra 1982'de İstanbul’a geldik. İstanbul farklı bir duygu bütün çocukluğumun güzel taraflarının bittiği, Türkiye ve benim için (gülerek)çileli yılların başladığı yıllar diyebiliriz. İstanbul’da da Kasımpaşa Hasköy’de çocukluğumun devamı ergenliğim geçti. Hasköy ilkokulunda Hasköy Lisesinde okuluma devam ettim. Sonra Marmara Üniversitesi Müzik bölümü... Ama hayatımın en önemli yılları Kahramanmaraş ve Pazarcık yatılı bölge okuludur.
Çok, birçok şey... Çocukluğum dolu dolu geçti. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Şimdi birçok anne-babanın çocukları için özendiği bir şekilde geçti çocukluğum. O yıllarda İstanbul'da öyleydi belki ama Maraş sanırım daha küçük bir şehir olduğu için daha güvenliydi. Akşama kadar sokaklarda oynardık. Şu anki çocuklardan en büyük farkımız oydu. Akşama kadar sokaklarda yalın ayak gezerdik. Olmadığından değil özenirdik, yaz geldi mi ayakkabı giymezdik. 5-6 yaşlarında hatırlıyorum yalın ayak bütün Maraş'ı dolaşırdık. Kümbet, Çocuk bahçesi oralara gidip gelirdik. Hiç bir güvenlik sıkıntısı olmazdı. Elektrik mahallesi derdik, Haydarlı'nın yukarısı oralara giderdik. Orada alıç toplardık. Tarlalar vardı yukarda marul falan çalardık. Pekmezle marul yerdik. Çocukluğumda Maraş'la ilgili anlatabileceğim o kadar çok şey var ki... Maraş'ta çok güzel bir çocukluğum vardı. Tabi kötü olaylarda var. Ama o bile ilk başta kötü gibi gelmiyordu. 6 yaşında bir çocukken Maraş olaylarına şahit oldum. 1978'e kadar Maraş tam bir güvenlik içerisindeydi. Maraş olaylarında ilk silahların patladığı anda biz sokakta gülle oynuyorduk. Sesleri duyunca helikopter geçiyor zannettik. Biz olayın ciddiyetini anlamadık. Şimdi şehirler nispeten daha gürültülü o zaman gürültü de yok. Makineli silahların seslerini duyduk. Ama hiç korkmamıştık. Annemin bizi panikle alıp eve götürdüğünü anımsıyorum. Babamız olaylardan dolayı eve geç gelebildi. Sonrasında eve geldiğimizde sandıklı motorların üstünde kanlar içinde insanları görünce işin vahim olduğunu anladık. Ondan sonra Maraş bir daha eskisi gibi olmadı. Aslına bakarsanız Türkiye bir daha eskisi gibi olmadı. Sonrasında Pazarcık'a gittik. Pazarcık'ta çok güzeldi. Babam yatılı bölge okulunda öğretmendi, orada lojmanda kalıyorduk. Orası masallardaki gibi şiirlerdeki gibi bir yerdi. En son gördüğümde öyle değildi. Sefildi. Şimdi tam olarak nasıl bilmiyorum. O zaman lojmanların arkasında kiraz ağaçları, vişne ağaçları vardı. Sonra bir yol, yolla birlikte demir yolu... O demir yolundaki maceralarımı "senden başka" klibimde kullandım. Raylara gazoz kapakları koyardık. Tren geçince gazoz kapakları yassı ve keskin hale gelirdi, ona ip bağlayıp bir oyun oynardık. Demiryollarının sonrasında bir baraj vardı. Muhteşem bir görüntüydü, muhteşem güzeldi. Ama tabi o yıllar Türkiye içinde sıkıntılı yıllardı. 80 darbesiyle birlikte Yatılı Bölge okulunda da askeri bir birlik gelmişti. Türkiye'de tüm kadrolarda yer değişiklikleri oluyordu. Özellikle öğretmenlerde zorla tayin ediliyordu. Ya kendimiz tayin isteyecektik ya da istemediğimiz bir şehre tayin edilecektik. Babam çok sevilen ve değerli bir öğretmen olduğu için ve (gülerek) 5 çocuğu olduğu için babam önce tayin istedi. Aslında Maraş'tan hiç uzaklaşmak istemedik. Zorunluluktan dolayı babam tayin istedi. Babamın ilk tercihi Hatay'dı, ama 2 tercih yapmalıydı, İstanbul'u yazdı. Öyle istediğinizi alamazdınız. Çünkü tüm kadrolar dağıtılıyordu. Aslına bakarsanız 80 darbesiyle birlikte ve sonrasında Türkiye'nin tüm organizması yerinden oynatıldı. Biz istemeden İstanbul'a geldik. Maraş'ta rüya geçen çocukluğumuz vardı. Ama İstanbul'a gelmek zorunda kalmıştık. Hayatımda ilk kez denizi İstanbul'a gelirken Kocaeli'de görmüştüm.
Çok şey var. Soruyu darlaştırmazsak çok şey var. Dünyayı dolaşmış bir insan olarak, Maraş’ın ikliminin dünyanın hiçbir yerde olmadığını düşünüyorum. Bu iklim bana çok şey katmıştır. Maraş’tan çıkan âşıklara ozanlara da çok şey katmıştır diye düşünüyorum. Nedir bu garbiyelidir. Türküsü de var bu garbiyelinin ben onu söyledim. Gerçekten olağanüstüdür. Eski Maraş’ta var bu iklim, Pınarbaşı’na, Ahırdağı’na ne kadar yakınsa o kadar etkili hissedilir. Garbiyeli, her akşam güneş batmadan bir saat önce esen tatlı bir rüzgâr, esasında sert esen bir rüzgâr fakat üşütmüyor. Bütün pisliği götürüyor... Olağanüstü bir iklim sağlıyor o rüzgâr; sıcaklığı, suyu her şeyi çok güzel ama bu anlatılmaz. Görmek gerek. Herkes memleketini över ama bu anlatılmaz. Maraş’ın iklimi gerçekten olağanüstü… Ama yine de bizim elektriğe doğru Pınarbaşı’na doğru çok daha güzel bir iklimi var. En önemli şeyin bu iklim olduğunu düşünüyorum. Maraş için ikinci en önemli şeyin de yemekleri olduğunu düşünüyorum. Maraş yemekleri çok bilinmiyor. Ama yemekleri aslında Maraş’ın ne kadar kadim ve büyük bir uygarlığın birleşim noktası olduğu hakkında bana fikirler veriyor. Ben Maraş’ın ekşili yemeklerinin tüm Türkiye ve dünya için iyi bir alternatif olabileceğini düşünüyorum. Mesela benim en sevdiğim yemek Maraş’ımızın ekşili aya sulusudur. Çok severim.Paçamız oda ekşilidir. Hatta ayrıca patlıcandan da ekşili yaparlar, et kabağından da ekşili yemek yaparlar. Ekşili turşusu vardır, ekşili çorbası vardır. Son yıllarda bilimsel bazda da aslında sumak ekşisinin bir numaralı antioksidan olduğunu öğrendik. Yemeklere bol bol konulması gerekiyor. Maraş yemeklerinde de sumak ekşisi bol vardır. Kömbesi var. Ramazanda yapılır, bir ay hiç bozulmaz öyle durur. Tarhanası var, Maraş tarhanası tamamen kendine has bir tarhana son yıllarda başarılı bir şekilde satılmaya çalışılıyor. İnsanlar yavaş yavaş alışıyorlar Cevizimiz çok meşhur mesela Türkiye’nin en dürüst bilim insanlarından biri olduğunu düşündüğüm Canan Karatay’da bunu söyledi. Cevizi ben Maraş’tan getirtiyorum. Maraş cevizinin reklamını yapmış olmayayım, kimse almasın ki biz alalım ancak bize yetiyor. Ceviz çok değerli, biliyorsunuz Maraş’ta tane ile satıyorlar. Bu da millete ilginç geliyor. Aslında Maraş’ın bitki örtüsü çok değerli domatesi, biberi, kabarcık üzümü gerçekten çok değerli ve bunlar yeni yeni keşfediliyor. Maraş’ın iyi taraflarını anlattık, kötü tarafları yoktur, bir tek bu 78’de başlayan süreçte çok kötü şeyler oldu. Ama yıllar sonra çok net biliyoruz ki bunların hepsi Türkiye’nin parçalanmasına, dağılmasına, yok olmasına yönelik, 15 Temmuz’la da ayyuka çıkmış uğraşların aslında ilk denemeleriydi. Şimdi herkes zaten bunu kabul ediyor. Tabi bu Maraş’ın sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor, yanlış anlaşılmasın. Maraş’ın yine de bundan dolayı özeleştiri yapması gerekiyor. Ama şunu çok net bir şekilde söyleyebilirim. Benim çocukluğumun Maraş’ı bilgili insanların çok olduğu, kültürlü insanların daha fazla önem gördüğü, daha aydınlık ve daha uygar bir şehirdi. Bunu özellikle belirtmek istiyorum. Bu çok önemli yani hep böyle övüyoruz hala çok seviyoruz ama bunu görmemiz lazım Maraş 40 yıl önce daha uygardı.
Tabi ki çok etkisi var. Hocam sizden duyduk az önce, bunu da söylemek istiyorum. Meğerse Acem Kızı türküsü Maraşlı bir aşığın, Âşık Hüseyin’in türküsüymüş. Her dinlediğimde ben bu türküyü bir başka hissediyordum. Çok toprak hissediyordum. Bu bile olağanüstü bir şey. Acem kızı türküsüne tüm Türkiye deliriyor. Gerçekten çok güzel bir türkü bir bakıyorsun Maraş türküsü. Maraş bir türlü kendini pazarlayamıyor gerçekten. Ne türkülerini ne ozanlarını pazarlayabiliyor. Hem kendi sorumluluğu var hem de birazda ben şeye bağlıyorum aslına bakarsanız, yanlışta olabilir ama ben sanatçı görüşü olarak söylüyorum. Türkiye Cumhuriyet’i kurulduktan sonra Maraş en az sorun çıkartan yerlerden biri olduğu için de olabilir. Yani 78 olaylarını saymazsak Maraş böyle Türk devletine çok sorun çıkartan bir yer değil. Sadece siyasi olarak değil iktisadi olarak da kendi kendine yeten bir şehir olduğu için çok sorun çıkartan bir şehir değil. Göçte çok fazla vermediği için dışarıda kendisini pazarlama mantığı hiç gelişmemiş. Bundan dolayı olabilir diye düşünüyorum. Maraş’ın tabi ki şairleri ozanları gelenekten geliyor. Bunu geriye doğru götürürsek Karacaoğlan’dan başlarız, Dadaloğlu’yla devam ederiz, Âşık Mahzuni Şerif’imiz, onlarca bizim yazarımız ozanımız mevcuttur. Bunda garbiyelinin çok büyük etkisi var. İnsanlara benim tavsiyemdir, bir kere bile olsa Maraş’a gidin, yazın Pınarbaşı’na doğru çıkın ve o rüzgârı bir tadın.
Dünyayı muhteşem bir masal ülkesi gibi yapıyor, rüya gibi. Bütün o kötü duyguların hepsi gidiyor, o rüzgârda. O rüzgârlardan birinde uçmuşluğum bile var benim. Eskiden bizim bu kümbetle haydarlının birleştiği yerde top sahası vardı orda ben uçmacılık oyunu oynardım.
Maraş’ın kurtuluşu ile ilgili hikayeler çok büyük bir moral ve motivasyon kaynağı. Benim bile bilmediğim hikâyeler var, biz Sütçü İmam’ın çevresinde gelişen hikâyeleri biliyoruz, en öne çıkmış konu olduğu için. Maraş’ın kendi başına var olması Atatürk’ü bile o kadar rahatlatan bir konu ki, “kongreleri yapacak mı yapamayacak mı, Fransızlar Atatürk’ü ve kongreleri boğacak mı boğmayacak mı?” çok ciddi mevzular bunlar. Hiç kimse önemsemiyor. N’oluyoruz, bu fark edilmeyen bir şey değil bu zaten böyleydi. Biz niye sahip çıkmıyoruz? Ben bu konuda az önce konuştuğumuz o güzel Maraş’ı konuşamıyorum. Çok rahatsızım, gurur duyacağımız milli mücadele ile ilgili bir konunun bayramı olmuş, bayramını mahvettik. Ben öyle görüyorum. Bence en önemli konu bu… 12 Şubat “Çete Bayramı” adı öyleydi bizim zamanımızda. Simgeleşmiş, çokta güzel bir adı var. Bizim için çete iyi bir sözcüktür. Çete dedin mi bizi korur. Biz öyle biliriz. Konunun bu olması lazım, 100. Yılla birlikte bu gündeme getirilmeli ve devamında da her yıl kanun gibi bunu uygulatmak gerekiyor. 12 Şubat geldi mi akan suların durması lazım. Okullar tatildi bizim zamanımızda. Çete bayramının gündeme gelmesi gerek. Çete bayramı gündeme geldi mi yapılan tüm çalışmalar ilgi çeker. Yoksa ansiklopedik bir bilgi olarak, bilgiler orada kalır. Her 12 Şubat’ta bütün Türkiye’nin Maraş’ı konuşması lazım. Sadece Maraş değil, Türkiye konuşmalı, Maraş bu sene çete bayramında ne yapacak diye konuşulması lazım. Bir hareket yok. N’oluyoruz yaa.. böyle yazın😊 birileri bir yerde oturuyor. Yapın kardeşim ya uğraşın… Çete Bayramı konusunu bir Maraşlı olarak biraz takıyorum, üzülüyorum. Sorumluluk sahiplerini rencide edici tavırda bulunmak değil niyetim. Ama birilerinin bir “n’oluyoruz” demesi gerekiyor. Bizden sanatçı olarak bir şey isteniyorsa biz buradayız. Ama sadece belediye başkanı, vali değil halkında “n’oluyoruz” demesi lazım, düşünmesi lazım. Bu bayramı tüm Türkiye’nin her sene merakla beklediği bir noktaya getirmemiz lazım, inşallah bu sene onun başlangıcı olur.